Uzak, fazlaca uzak şehirlerden birinin fazlaca fukara bir köyü varmış. Bu köyün adı da fukara köymüş. Yoksul köyün toprağı çorak, havası kurakmış. Nebat yetişmez, hayvan barınmazmış. Hal bu şekilde olunca köydeki hepimiz bir dilim ekmeğe muhtaçmış. Bu köyde fukara ve yaşlı bir değirmenci varmış. Toprakta buğday yetişmiyormuş ki, insanoğlu buğdayını değirmene getirsin, öğütsün, un olarak geri alsın.
Yaşlı değirmenci erkenden kalkar, elini, yüzünü yıkar, sanki öğütülecek çuvallar dolusu buğday varmış şeklinde, hevesle değirmenin başına geçer, dereden toplamış olduğu kumları buğdaymış şeklinde değirmen taşının altına döker, kendini avuturmuş. Günler böylece geçip giderken, yoksulluk iyice boğazlarına kadar dayanmış. Bir dilim ekmek bulamaz olmuşlar.
Değirmencinin hanımı: “ Bey, herkes gibi biz de açlıktan ölmeden bu köyden gidelim,” demesine karşın, yaşlı değirmenciye söz geçiremezmiş.
“ Ölürsem değirmenimin başında ölürüm. Sen istiyorsan git,” dermiş de başka bir şey demezmiş.
Yaşlı değirmenci gene bir sabah erkenden kalkmış, değirmenin başına geçmiş, dereden toplamış olduğu kumları değirmen taşının altına dökmüş. Birazcık sonrasında değirmen gürültüyle çalışmaya başlamış. Değirmenden değişik sesler gelmeye başlamış. Değirmenci de şaşırmış, bakmış, elini uzatmış, bir de ne görsün? Unun akmış olduğu yerden çil çil altınlar akmıyor mu? Yaşlı değirmenci gözlerine inanamamış, avucuna alıp bakmış, yanlış görmüyormuş, bunlar hakkaten altınmış. Sevinçle hanımının yanına koşmuş. Olanları anlatmış. Kocasına ilk anda inanmayan hanımı altınları görünce inanmış. Oldukca mutlu olmuşlar, artık yoksulluktan kurtulmuşlar.
Yaşlı değirmenci ve karısı altınların bir kısmını alıp kasabaya inmişler. Kendilerine elbiseler, ayakkabılar ve yiyecekler alıp, köylerine dönmüşler. Onların bu durumunu gören köylüler olanlara bir anlam verememişler.
Gel vakit git vakit yaşlı değirmenci ve karısı varlıklı olmuşlar. İyi yürekli yaşlı değirmenci altınları bir tek kendine ayırmayıp köylülere dağıtmaya başlamış. Köy fakirlikten kurtulmuş artık fukara köyün adı varlıklı köy olmuş. Sadece köylülerin arasındaki iki adam bu duruma tahammül edemiyormuş. Yaşlı değirmenci bu altınları nerden buluyor, diye merak etmişler.
Bir sabah erkenden değirmene giderken, yaşlı değirmenciyi yakalamışlar ve değirmene getirip bağlamışlar. Altınları nerden bulduğunu sormuşlar fakat bir türlü söyletememişler. Yaşlı değirmenci, ben size de altın verdim, yardım ettim, diyince adamlar, verdiğin on altın bizlere yetmedi, biz altınların hepsini istiyoruz. Adamlar, değirmenciye altınların yerini söyletmek için, odunla dövünce yaşlı değirmenci oracıkta ölmüş. Bunun üstüne adamlar korkup kaçmışlar. Hemen sonra adamları kolcular yakalayıp zindana atmışlar.
Yaşlı değirmencinin karısı, aynı yöntemle altın elde etmek istemiş fakat bu mümkün olmamış.
Aradan vakit geçtikçe köy giderek fakirleşmiş ve adı yine fukara köy olmuş.
Yorum 0