Zamanın birinde uzak bir diyarda bir kemancı yaşarmış. Bu kemancı ormanda yalnız başına gezmeye çıkar, yürürken hep “Burada canım çok sıkılıyor, bir arkadaşım olsa karşıma çıkıverse ne de güzel olurdu” diye iç geçirirmiş. Eline kemanını alan kemancı başlamış bir şarkı çalmaya, aradan biraz zaman geçmiş, bir kurt çıkmış karşısına. Kemancı birden korkuyla bağırmış: “Ben arkadaş istedim, kurt değil, eyvah eyvah!” demiş korkuyla. Kurt ise sakince yanına gelmiş kemancının. “Korkma” demiş, “Pek güzel keman çalıyordun, yeteneğini duyup da geldim. Ne olursun bana da böyle keman çalmayı öğret” demiş. Kemancı şaşkınlık içinde “Tamam ama sana ne öğretirsem, senden ne istersem yapman lazım. Bu öyle kolay bir iş değildir, anlaştık mı?” demiş. Onaylamış kurt, söz vermiş her söyleneni yapacağına.
Birlikte yürümeye başlamışlar ormanda, bir süre sonra karşılarına bir meşe ağacı çıkmış. Bu meşenin gövdesinde bir yarık varmış. “Bak” demiş kemancı, “Keman çalmayı öğrenmek için önce ayaklarını bu yarığa koyman gerekir.” Kurt derhal sözünü tutup kemancının söylediğini yapmış. Ancak yapar yapmaz kemancı kurdun ayaklarına kocaman taşlarla vurmaya başlamış. “Şimdi” demiş kemancı, “Ben gidiyorum ama dönene kadar sakın bir yere ayrılma, burada kal.”
Yoluna devam eden kemancı bir süre sonra yeniden sıkılmış. “Keşke” demiş, “Bir arkadaşım olsa, bana eşlik etse ama bu defa bir kurt olmasa.” Bu sözleri der demez bir tilki çıkıvermiş karşısına. Kemancı sinirlenmiş bu defa “Ben kurt da istemedim tilki de istemedim, sen de kimsin şimdi!” demiş öfkeyle. Tilki ise “Kemanının sesini duydum geldim kemancı. Lütfen bana da böyle keman çalmayı öğret, karşılığında ne istersen yaparım” demiş. İkisi birlikte yürümeye başlamışlar bu defa. Bir süre sonra iki yanında boylu boyunca ağaçlar uzanan bir patikaya varmışlar. Ağaçlara uzanan kemancı bir yanındaki ağacın dalını eğmiş yere, “Uzat bakalım ayağını” demiş tilkiye. Ağacın çektiği dalına tilkinin ayağını bağlamış kemancı. Dalı bırakır bırakmaz zavallı tilki uçuvermiş ağacın tepesine. “Madem” demiş, “Her istediğimi yapacaksın, keman çalmayı öğrenmek istiyorsan ben dönene kadar kal burada.”
Kemancı ormanda yürümeye devam ederken yine canı sıkılmış. Yine kendi kendine konuşmaya başlamış: “Ne olurdu sanki karşıma bir dost, bir arkadaş çıksa ama bu defa tilki veya kurt olmasa.” Kemancı bunu der demez karşısında bir tavşan belirivermiş. Tavşan ona seslenmiş “Kemanının sesine geldim kemancı, her istediğini yaparım. Yeter ki bana da böyle keman çalmayı öğret.” Kemancı artık iyiden iyiye sinirlenmişti. Cebinden bir ip çıkardı. “Gel bakalım o halde” dedi tavşana. “Yanıma gelip bu ipi boynuna dolarsan sana keman çalmayı gösteririm.” Tavşan ipi geçirdi boynuna, “O kadar çabuk değil ama” dedi kemancı, “Şimdi de bu ağacın etrafında koşmaya başla.” İpin boşta kalan ucunu tavşanın etrafında dolandığı ağaca geçirdi kemancı. Zavallı tavşan ağaca dolandıkça dolandı, ip düğüm oldu, sıkışıp kaldı.
Kemancı yoluna devam etmeye başladı. Şarkılarını çalmaya devam etti, aç susuz yollarda kaybolana dek kemanını çalmayı sürdürdü. Ancak ne kemanını duyan vardı, ne de ona arkadaşlık eden biri. O zaman anladı beğenmeyip canını yaktığı yeni arkadaşlarına ne kadar kötü davrandığını. Ona nazik davranan dostlarına burun kıvırdığı için artık yapayalnızdı. Ancak geri dönüp onları bulacak gücü kalmadığı için ormanda kaybolup gitti. Kim bilir, belki karşısına başka dostlar çıkmıştır.
Yorum 0