Bir varmış bir yokmuş. Bir zürafa varmış. Boyu o denli uzun, o denli uzunmuş ki, karnı acıkmış olduğu süre ağaçların en yüksek dallarındaki yaprakları kolaylıkla yiyebiliyormuş. Bigün gene karnı acıkmış. Önüne ilk çıkan ağacın yapraklarını şapur şupur yemeye başlamış… Fakat birden, incecik kızgın bir ses duymuş.
“Heey,dur bakalım canavar! Evimin bahçesini neden yoluyorsun?” Zürafa bakmış, küçücük bir kuş. “Ben canavar değilim ki!” demiş kuşa.”Yavru bir zürafayım. Hem sonrasında evinin bahçesini yolduğumda yok. Yalnızca karnımı doyuruyorum.” “Ama yediğin bütün yapraklar benim evimin bahçesi… Neredeyse yuvamı da kocaman ağzına alıp yutacaktın,” demiş kuş. Zürafa oldukca üzülmüş. “Burada yuvan olduğunu bilmiyordum. Öyleyse ben de başka bir ağacın yapraklarını yerim.” Fakat ya başka ağaçta da, başka bir kuşun yuvası var ise?..
Kuş ona yardım etmeyi önermiş. “İstersen ben önden uçup bakayım. Eğer yaprakların arasında gizlenmiş bir yuva varsa sana haber veririm.” Böylece kuş ve zürafa dost olmuşlar. Kuş ona dallarında yuva olmayan ağaçların yerini göstermiş zürafa bol miktarda yaprak yemiş, karnını doyurmuş. Eğer yediği yaprakların üstünde tırtıl var ise, o süre zürafa kuşa haber veriyormuş. Kuş da tırtılı yiyormuş. Zira kuşlar tırtıla ve solucana bayılırlarmış.
“Dikkat etsene koca ayaklı canavar! Neredeyse üzerime basacaktın!” Zürafa eğilip sesin geldiği yöne bakmış. Birde ne görsün? Küçücük bir tavşan yavrusu! Zürafanın gözü hep ağaçlarda olduğundan, yerdeki tavşanı görememiş. “Özür dilerim tavşan kardeş” demiş. “Kuş kardeşle ağaçlarda karnımızı doyuruyorduk, önüme bakmamışım.” Tavşan meraklanmış. “Benim boyum çok kısa. Büyüyüp kocaman bir tavşan olduğum zaman bile boyum bir ağacın boyuna ulaşamayacak. Oysa hep merak ederim, acaba dünya ağaçların tepesinden nasıl görünür diye,” demiş. Zürafa, “Bundan kolay ne var? Ben başımı eğeyim, sen tırmanıp boynuma tutun. Böylece ağaçların tepesinden çevreyi seyredebilirsin,” demiş.
Tavşan oldukca sevinmiş ve derhal zürafanın boynuna tutunmuş. Bu işe kuş da oldukca sevinmiş. İlk kez gökyüzüne tırmanan bir tavşan görüyormuş bundan dolayı. Böylece zürafa, kuş ve tavşan dost olmuşlar. Akşam olup güneş batana kadar oynamışlar. Güneşin onlara el salladığını ilkin kuş görmüş. “Akşam oluyor, artık eve dönmeliyiz,” demiş arkadaşlarına. Zürafa derhal atılmış. “Aman boşverin! Daha gece olama kadar çok zaman var. Ben zaten uyumayı hiç sevmem. Bu gece uyumasak da hep oynasak ne olur sanki?” Tavşan bu fikirden oldukca hoşlanmış.
“Evet evet, ben de uyumayı hiç sevmem. Bu gece eve çok geç gidelim. Burada kalıp oyun oynayalım.” Yalnız kuş telaşlanıyormuş eve gecikeceği için. Fakat sonunda o da razı olmuş. Oyuna dalmışlar. Oynamışlar, oynamışlar, o denli oldukca oynamışlar ki, güneş gökyüzünde çoktan kaybolmuş, hava iyice kararmış. “Ama benim çok uykum geldi,” diye sızlanmış kuş. “Ben artık eve gidiyorum!” Sonrasında PIRRR! diye kanatlanıp evine uçuvermiş. “Ben de uyumak istiyorum!” demiş tavşan. “Hoşçakal zürafa kardeş, yarın görüşürüz.” Sonrasında uzun arka bacaklarıyla o denli süratli koşmuş ki, aniden ortadan kaybolmuş. Zürafa asla aldırmamış. O uyumak istemiyormuş. Oyun oynamak, uyumaktan daha güzelmiş. Fakat sağına bakmış, soluna bakmış, çevrede oyun oynayabileceği kimseyi görememiş. Hepimiz çoktan uyumuş. Her yer karanlık olmuş. Ağaçlar, çiçekler, taşlar bile görünmüyormuş. Bir süre sonrasında zürafanın canı sıkılmış. Uykusu da gelmiş. Ağzını dev gibi dev gibi açıp esnemeye başlamış. Sıcacık yatağında olmayı istemiş, fakat o ne bir kuş benzer biçimde uçabilir, ne de tavşan benzer biçimde kızlı koşabilirmiş. Uzun boyu ile karanlıkta ağaçlara çarpmamak için oldukca yavaş yürümek zorundaymış. Yürümüş… Yürümüş! Gitmiş… Gitmiş! Fakat bir türlü evine ulaşamamış… Zürafanın o denli uykusu gelmiş ki, derhal oracıkta ıslak otların üstüne uzanıvermiş. Mışıl mışıl uyumuş. Sabah olunca, güneşin pırıl pırıl ışıklarıyla uyanmış. Uyanmış fakat, bir türlü yerinden kıpırdayamamış. Her yanı ağrıyormuş. Tüm gece soğukta uyuduğu için üşütüp hasta olmuş. O günden sonrasında zürafa günlerce hasta yatmış. İyileşene kadar oyun oynamaya asla çıkamamış. Arkadaşları kuş ile tavşan sevinç içinde oynarlarken, o, evinde iyileşmeyi bekliyormuş. Doğal sonunda iyileşmiş ve arkadaşlarına katılmış. Fakat artık havanın kararmaya başladığını, güneşin onlara el salladığını ilkin zürafa görüyor, “Haydi arkadaşlar, artık eve dönme saati geldi,” diyormuş. Hem zürafa artık uyumayı oldukca seviyormuş. Yumuşacık ve sıcacık yatağını da oldukca seviyormuş. Uyumak o denli güzelmiş ki!
Yorum 0