*
Üç kez ıslık çalınınca ihtiyar kayıkçı hemen gizlendiği yerden ortaya çıktı. Ne olup bittiğini dinleyince bir parça düşündü ondan sonra soylu beye dönerek cesaret verici sözlerle konuşmaya başladı:
-Eger yüce tanrının merhametini senden yana döndürürsem benim ödülüm ne olacaktır?
– diye sordu biraz önce almış olduğu ve hâlâ elinde tuttuğu altınla oynayarak.
-Bunun on katı, elindekinin on katı ve ayrıca hem sana, hem de ailenin bütün üyelerine geri alınacak topraktan sizlerin karnını doyuracak kadar, insanca yaşayacak kadar toprak da veririm. –dedi Péter Türje.
-Anlaşmamız tamamdır beyim! –dedi halinden memnun bir halde kayıkçı ve yaşlı adamın kurnazlıkla yanan gözleri bir an için alev gibi parladı.
-Düello yapacağın şu Ditrik’i iyi tanırım. Kolu adeta demirdendir, ayakları da çelikten sanki ve öyle kılıç sallar ki! Adeta bir şeytan gibidir. Hatta onun zırhının deliklerine takılarak kılıcını bile kırabilirsin. Ve bundan başka, bir de o giydiği zırhı her dövüşten önce bir demirci ustası elden ve gözden geçirir…Ama dahası da var…
-Dahası da mı var?! –diye sordu Péter Türje çünkü intikam duygusuyla dolu bir sesle konuşan adamın ne demek istediğini anlayamamıştı.
-Ancak o işi yapan demirci silahtarın oldukça tatlı ve sevimli bir kızı var ve benim de oldukça yakışıklı delikanlı bir oğlum var. Bu iki genç ise birbirlerini neredeyse bir yıldır seviyorlar ama bir araya gelemiyorlar, evlenip bir yuva kuramıyorlar. Çünkü Zalavár başrahibi onlara değil işleyecekleri bir serf toprağı, başlarını sokacak bir kulübecik bile vermiyor.
-Bir Macar düelloda hile yapmaz. – dedi bu durumdan hoşnutsuzlugunu dile getirmek isteyen soylu bey.
-Ama burada her şey hile zaten. -dedi ihtiyar kayıkçı ve omzunu umursamaz bir tavırla oynatarak alacağı altın ve toprağı da düşünerek konuşmasını sürdürdü:
-Eğer yaşlı bir adamı adalet uğruna, hakkını elde etme uğruna baştan aşağı zırhlı silahlı yabancı paralı bir silahşörün karşısına çıkartıyorsan bu da zaten başlı başına bir hiledir. Hem sonra sen bir şey yapmıyorsun ki zaten beyim! Ayrıca sen daha her şeyi de bilmiyorsun. Sen sadece elinden geldiğince sert bir şekilde dövüş. Ama bir şeye çok dikkat et! O da bütün gücünle o Alman’ın sağ elini yaralamaya bak! Kolundaki bir kılıç yarası yüzünden kimse ölmemiştir…Gerisini düşünme.
*
Ertesi gün, sabahleyin, kalede yaşayanlar Péter Türje’nin artık yaşını başını almış olsa bile yine de son derece korkunç görünen ünlü silahşör Ditrik ile düelloya tutuştugunu gördüklerinde şaşkına dönmüşlerdi. Ama Alman silahşörün düellonun başlamasından kısa bir süre sonra gerilemeye başlamasından da memnuniyet duymuşlardı doğrusu. Onun, gücünü değil de, kendini savunması için gerekli öz güveni kaybettiği açıkça görülüyordu. Sanki çok fazla içki almış gibiydi, zaman zaman sendeliyordu bile. Başka zaman mükemmel bir düello çıkartan adam hiç gereği yokken birden kolunu tuttu ve sonra biraz yalpaladı ve sanki akrep sokmuş gibi yerinden sıçradı. Ondan sonra da birdenbire gerilemeye başladı ve bir iki daha sert hamleden sonra kolunu tamamen yana bıraktı, elindeki kılıcı yere düştü.
İzleyenler de zırhlara bürünmüş olan bu adamın hücrelerine kadar talihsizlik olduğunu sanki biliyorlardı. Ayakta durmak için ne kadar güç sarf ettiğini de anlıyorlarmış gibi hemen ona inandılar ve silahşörün gerçekten kötü bir iş için savaştığını düşünmeye başladılar. Ondan sonra adam yavaşça kaderine razı olmuş olacaktı ki birdenbire kendini bırakıp sırtüstü yere yığılıp kaldı. Bu şekilde en azından dirseğindeki ve omzundaki o dehşetli kocaman kılıç yarasının biraz kanaması azalmıştı. Péter Türje yerde yatan silahşörün zırhına dokunarak kılıcının ucunu göğsüne dayadı. Bu düelloyu o kazanmıştı.
Yorum 0