Göktürkler’in “Kutluk Devri” denen üçüncü ve son devirlerinden kalma abide niteliğindeki taş kitabeler Türk dili ve edebiyatının ilk yazılı metinleri ve Türk tarihinin en eski Türkçe belgeleridir.
Bugünkü Moğolistan’da; Hangan Dağları’nın kuzeyindeki Koşu Çaydam bölgesinde, eski Türk başkenti Ötüken’e yakın, Orhun ırmağının eski yatağı kenarına dikilmiş oldukları için ırmağın adı bu abidelere de isim olmuştur.
Vezir Tonyukuk, Kül Tigin ve Bilge Kağan adına dikilen abidelere adeta eski Türk tarihi yazılmış ve ölümsüz bir belge olarak günümüze kadar gelmiştir.
Bilge Kağan, 716 – 734 yılları arasında 18 yıl Türk Devleti’ni idare etmiş olan devlet adamıdır. İlteriş Kağan’ın oğlu, Kapgan Kağan’ın yeğeni, Kül Tigin’in ağabeyi ve Tonyukuk’un damadıdır.
Ölümünden sonra Bilge Kağan adına dikilen abidede Göktürklerin Bumin ve İstemi Kağan zamanlarındaki güçlü devirleri, sonra Çin’e nasıl esir oldukları, sonra Çin’e nasıl esir oldukları, Çin esaretinden kurtuluşları ve savaşları anlatılmakta, Bilge Kağan adeta karşımıza geçip konuşmaktadır. İşte O’nun konuşmasından bir bölüm:
“- Ben Türk Bilge Kağan!..
Bilhassa küçük kardeşim, yeğenim, oğlum ve bütün soylu milletim!
Güneydaki Şadapıt Beyleri, kuzeydeki Tarkanlar, Buyruk Beyleri!
Otuz Tatar, Dokuz Oğuz Beyleri, halkım… Bu sözleri iyice işit, sağlamca dinle!..
Doğuda gün doğusuna, güneyde gün ortasına, batıda gün batısına, Kuzeyde gece ortasına kadar hep milletler bana bağlıdır. Bunca milleti hep düzene soktum, ilerlettim. Doğuda Şantung Ovası’na kadar ordu sevkettim, denize ulaşmama az kaldı.
Güneyde Dokuz Ersin’e kadar sefer ettim, Tibet’e erişmeme az kaldı. Batıda inci Nehri’ni geçerek Demirkapı’ya, Kuzeyde Yir Bayurku Yeri’ne kadar ordu sevkettim.
Bunca yerlere kadar gittim. İl tutacak yer yalnızca Ötüken Yaylası imiş. Ötüken’de oturup Çin milleti ile anlaştım. Çin Kağanı altını, gümüşü, ipeği sıkıntısız, öylece gönderiyor.
Yalnız şunu anladım ki, Çin milletinin sözü tatlı, ipek kumaşı yumuşak imiş! Tatlı sözle, yumuşak ipekle aldatıp uzak milleti öylece taklaştırır. Yaklaştırdıktan sonra da ona kötülükler eder; Bilgili, cesur insanları ilerletmez; yanılan insanı yaşatmazmış!
Çinlinin tatlı sözüne, yumuşak ipeğine aldanıp, Türk Milleti, çok çok öldün! Böyle giderse, daha da öleceksin! Sonra, güneyde Çogay Ormanı’na, Töğültün Ovası’na kadar konayım dersen; Türk Milleti, öleceksin!.. Türk Milleti! Acıkırsan tokluğu, bir doyarsan da açlığı düşünmezsin. Böyle olduğun için, seni doyuran Kağanının sözünü dinlemedin, gittin. Gittiğin yerlerde hep mahvoldun, yok edildin. Orada, geri kalanınla her yere zayıflayarak, ölerek yürüyordun.
Tanrı buyurduğu için, devletli olduğum için size Kağan oldum. Kağan olunca aç – fakir milleti hep topladım. Fakir milleti zengin, az milleti çok kıldım. Yoksa bu sözümde yalan var mı?
Kağan olduktan sonra Tanrı yardım ettiği için dört yöndeki milleti derleyip toparladım. Türgiş Kağanı’nın kızını büyük bir törenle oğluma alıverdim.
Başlıya baş eğdirdim, dizliye diz çöktürdüm. Tanrı yardım ettiği için; gözle görülmeyen, Kulakla işitilmeyen yerleri milletime kazandırdım. Gittiğim yerlerin sarı altınını, beyaz gümüşünü, işlenmiş ipeğini hep aldım.
Darının ekimli olanını, binek atını, aygırını, kara samurunu, mavi sincabını Türk Milleti’ne kazanıverdim. Benim Türk Beylerim, Milletim!
Kağanından, beylerinden ayrılmazsan iyilik görecek, dertsiz olacaksın. İşte, taş yontturup gönül sözümü vurdurdum. Bunu görüp bilin ki, sonsuza kadar kalacak ölümsüz taş yontturdum.
Ey Türk – Oğuz Beyleri, Milleti, işitin:
Üstte gök çökmedikçe, altta yer delinmedikçe ilini-töreni kim bozabilir?
Ey Türk Milleti! Titre ve kendine dön!..
Kaynak: Dr. Bahattin ERGEZEN
Yorum 0