Bir varmış, bir yokmuş, evvel zaman içinde kalbur saman içinde diyarlardan en uzak diyarların birinde bir kral varmış. Uzak diyardaki herkes bu kralı konuşuyor, ona çok imreniyormuş. Kralın süslü giysileri, gösterişli eşyaları, pahalı ayakkabıları herkesin dilindeymiş. Ancak yalnızca zenginliği ile bilinmekle kalmayan bu kral, aynı zamanda çok da iyi kalpliymiş. Hayatta tek dileği bir çocuk sahibi olmakmış. Çocukları çok seviyor, hep onlarla vakit geçirmeye çalışıyor, ancak yaşı ilerlese de yıllar geçerken hala çocuğu olmadan yaşayıp gidiyormuş. Kralın günler, haftalar, yıllar boyunca çocuk isteği hiç azalmamış. Kralın sadece kendisi değil, çevresi de bu duruma üzülüyor, özellikle hiç yanından ayırmadığı, ona danıştığı bir bilge de kralın artık çocuk sahibi olmasını diliyormuş.
Bilge kişi bir gün kralın yanına gidip ‘Kralım ben sizin neye üzüldüğünüzü pek iyi bilirim, izin verin ben derdinize derman bulayım’ demiş. Kral bu lafın karşısında hem çok şaşırmış hem de çok meraklanmış. Bilge kişi krala güzeller güzeli, çiçeklerle, hayvanlarla, değerli taşlarla dolu, herkesin diline dolanacak bir bahçe yaptırmasını söylemiş. Kral ise bu tavsiye karşısında daha da şaşırmış. Ancak bilgenin sözlerine çok güvendiği için bir bildiği vardır, diyerek güzeller güzeli bir bahçe hazırlatmış.
Bahçeyi gören herkesin dili tutuluyor, diyarın her köşesinde bu bahçe konuşuluyormuş. Bahçe sarayları gölgede bırakacak kadar güzelmiş ama yine de kralın bir türlü çocuğu olmuyormuş. En sonunda bahçeyi boşuna yaptırdığını düşünerek sinirlenen kral bilge kişiyi yanına çağırtmış, başlamış kızmaya. Sinirinden çiçekleri koparıp koparıp bir kenara atıyor, avazı çıktığı kadar bağırıyormuş. Kralın karısı sesleri duyunca koşup gelmiş, kralı sakinleştirmeye çalışmış ama nafile. Kralın karısı da bu bahçeyi pek bir sevmiş, gününün tamamını bahçedeki çiçeklerin ağaçların arasında geçiriyor, onlarla konuşarak derdini anlatıyormuş. Kral eninde sonunda sakinleşmiş, karısının bahçeyi ne de çok sevdiğini hatırlamış.
Kral sakinleşip sarayındaki odasına çekilince karısı ise yine derdini anlatmak, huzur bulmak için bahçedeki ağaçlarla zaman geçirmeye koyulmuş. Çocuğu olmadığı için de eşi üzüldüğü için de ne kadar kederli olduğunu anlatıyormuş ağaçlara. ‘Bir tek siz dinliyorsunuz beni, bir tek siz ses etmeden kaldırırsınız derdimi’ diyormuş. Tam o sırada üzüntüden dile gelen bir vişne ağacı seslenmiş ‘Ey hanım, derdinizin çaresi doğadadır, topraktadır.’’ demiş. Duyduğu ses karşısında şaşkına dönen kralın karısı vişne ağacının yanına gitmiş ‘Ne yapmalıyım, hemen söyle’’ demiş. Ağaç ona kendi tohumlarından alıp başka bir yere dikmesini, o ağaç da büyüyüp meyve verince kocasıyla birlikte yemelerini söylemiş. Kralın karısı bu duruma inanamasa da başka çaresi olmadığından almış tohumları, dikmiş bir başka köşeye.
Kısa sürede vişneler vermiş bu yeni ve genç ağaç. Kralın karısı bir tane kendine bir tane krala yedirmiş vişnelerden. Bundan tam 9 ay 10 gün sonra ise kucaklarına almışlar bebeklerini kral ve karısı. Yalnızca onlar değil tüm diyar anlamış ağaçların ne kadar bereketli, ne kadar kıymetli olduğunu. Tüm dünyaya yıllar boyu ağaçlar dikerek mutlu mesut yaşamış karı koca ve çocukları.
Yorum 0