Bir zamanlar bir ülkenin çok yaşlı ve çok hasta bir padişahı varmış. Bu padişahın iki de oğlu varmış ancak kardeş prensler birbirleriyle hiç anlaşamazlarmış. Zaten iyi geçinemeyen bu iki oğlanın arasına bir de taht kavgası girmiş. Kendisinden sonra oğullarının ne yapacağı konusunda endişelenen padişah ise onları yanına çağırmış ve derhal kendi hastalığına çare bulmalarını istemiş. İki kardeş iyi anlaşamıyor olsalar da babaları için birlikte yola düşmüşler. Başlamışlar babaları için bir şifa, bir derman aramaya.
Yol boyunca yürümekten yorulan kardeş prensler dinlenmek için bir kuyunun kenarına oturmuşlar. Kardeşler dinlenirken bile tahta kimin geçeceğini konuşarak kavga ediyorlarmış. Büyük prens kavga sırasında öfkelenmiş ve küçük kardeşini alıp kuyuya atmış. Sonra da padişahın sarayına gidip herkese küçük kardeşini ormanda aç kurtların yediğini söylemiş.
Oğlunun başına gelenleri duyan padişah üzüntüden mahvolmuş, hastalığı iyiden iyiye ilerlemiş, yataklardan çıkamaz olmuş. Bu sırada küçük kardeş ise hala kuyuda birinin gelip onu kurtarmasını bekliyormuş. Tam o sırada bir aksakallı dede belirmiş kuyunun başında. Küçük prense eğilip ‘’Sen dipsiz kuyuda ne arıyorsun bakayım’’ demiş dede. Küçük prens olanları anlatınca aksakallı dede de çıkarmış onu dipsiz kuyudan.
Kuyudan kurtardığı prense iki tane sakal teli veren aksakallı dede ayrılırken de tembihlemiş: ‘’Bu sakalları birbirine sürtünce karşına iki at çıkacak. Bu atlardan beyaz olanı seçersen yeryüzünün en yüksek zirvelerine, siyah olanı seçersen de en dibine gidersin’’ demiş. Dede oradan ayrıldıktan sonra sakalları birbirine sürten oğlan karşısında beliren iki atı görünce çok şaşırmış. Ancak merakına yenik düşmüş ve siyah olan atı seçip yerin altında bir ülkeye gitmiş.
Çok susadığı için yer altı ülkesinde bir evin kapısını çalan prens, oradakilerden yardım istemiş. Kapısını çaldığı evde bir nine yaşıyormuş. Nine oğlanı buyur etmiş. ‘’Her şeyi verebilirim ama su veremem. Bu ülkenin devi izin verirse haftada bir gün su alabiliriz, o gün de yarın, şimdi sana verecek suyum yok’’ demiş.
Çok susadığı için devin yoluna çıkıp beklemeye başlayan oğlan, tam o sırada yer altı ülkesinin prensesini görmüş. Prensesle birlikte su almak için devin yanına giden oğlan devi yenerek bir odaya kilitlemiş. Böylece artık tüm ülkenin su derdi son bulmuş, herkes doya doya su içebilecekmiş.
Çok yorulan oğlan prensesle vedalaşmış, bir ağacın altına yatıp dinlenmeye başlamış. Tam o sırada bir yılanın ağaçtaki kartal yavrularını çalıp götürmek üzere olduğunu görmüş. Hemen yılanı kovalayıp uzaklaştırmış. Bunu gören anne kartal çok mutlu olmuş, oğlana bir iyilik sözü vermiş. Oğlan da ‘Beni yeryüzüne çıkarır mısın?’’ deyince kartal da ‘’Elbette, 10 çuval et getirirsen yeryüzüne çıkarırım’’ demiş.
Bu esnada kızının anlattıklarını dinleyen padişah her yerde devi yenen bu cesur oğlanı arıyormuş. Oğlan ise etleri bulmak için padişahın sarayına gitmiş. Padişah etleri vereceğini söylemiş ancak tek şartı oğlanın prensesle evlenmesiymiş. Etleri de alan genç prens yer altı ülkesinin prensesini de almış, binmiş kartalın sırtına, çıkmış yine yeryüzündeki evine.
Yeryüzünün kralı oğlunu görünce çok sevinmiş. Tüm olan biteni anlayınca küçük oğlunun yeni padişah olmasına karar vermiş. Prensesle evlenen genç kral kırk gün kırk gece düğün yaparak cesaretinin karşılığını almış.
Yorum 0