Zamanın birinde hali vakti yerinde, oldukça zengin bir adamın bahçesinde yan yana duran iki limon ağacı varmış. Bu ağaçlar ilkbaharın yaza bağlandığı sıcak günlerde açtığı limon çiçekleriyle bahçeyi adeta bir şölen yerine dönüştürürmüş. Ağaçlar çiçek açtı mı her yer capcanlı görünür, herkes de artık yazın geldiğini anlarmış. Ancak bu iki limon ağacının görünümü birbirine hiç mi hiç benzemezmiş. Biri çok sıska ve eğri, diğer limon ağacı ise heybetli ve gösterişliymiş. Bu nedenle gösterişli ağaç yanındakini hep küçümser, onu ciddiye almazmış. Evin zengin sahibi de ne kadar beslese de ne kadar baksa da bir türlü büyütemediği bu sıska limon ağacından iyice ümidi kesmiş. Onun kuruyup öleceğinden emin olduğu için boşuna su vermek bile istemezmiş.
Günlerden bir gün sert bir rüzgâr esmeye başlamış. Dağların tepesinden uçup gelen çiçek tohumları bu rüzgârla birlikte zengin adamın bahçesine kadar gelmiş. Rüzgârın taşıdığı çiçek tohumları kendilerine yerleşip yeşerecek yeni topraklar arıyorlarmış. Ancak koca bahçede her yer doluymuş ve sadece limon ağaçlarının altında yer varmış. Bir an önce toprağa kavuşması ve büyümeye başlaması gereken tohumlar limon ağaçlarına yanaşıp orada yaşamak için izin istemişler.
Gösterişli olan ağaç ‘Böyle bir şey mümkün değil, siz benim topraklarıma yerleşirseniz bütün suyumu sizinle paylaşmak zorunda kalırım ve ben kururum’’ diyerek kızmış tohumlara. Aslında böyle dese de gösterişli ağacın derdi farklıymış. Bahar gelip çiçekler açtığında kendisinin eskisi kadar güzel görünmeyeceğini, çiçekleri kıskanacağını çünkü eskisi kadar ilgi çekemeyeceğini düşünüyormuş.
Sıska ağaç ise gösterişli ağacın bu kabalığından hiç hoşnut olmamış. Çünkü o her zaman bir şekilde su bulabileceğini biliyor, zengin adamın elindeki suyun herkese yeteceğini düşünüyormuş. Bu nedenle susuzluk aklına bile gelmemiş ve tohumlara seslenmiş: ‘Benim topraklarıma yerleşip yeşerebilirsiniz. Böylece aynı suyu paylaşır ve birlikte büyürken dost oluruz’’ demiş.
Sıska ağacın altına yerleşip burada büyümeye başlayan çiçekler kısa sürede serpilip güzelliğini göstermeye başlamış. Sıska ağaç ise onlara yardım ediyor, suyunu paylaşıyor, daha çok güneş ışığı alsınlar diye yapraklarını eğiyormuş. Çiçekler sıska ağacın yardımıyla daha da hızlı büyüyor, daha da güzelleşiyorlarmış.
Bir gün zengin adam çiçeklerin mis kokusunu fark etmiş ve daha önce duymadığı kadar güzel olan bu kokunun nereden geldiğini merak etmiş. Sıska ağacın altına saklanan çiçekleri görünce çok şaşıran adam o günden sonra sıska ağacın topraklarına hep çok iyi bakmış. Bol bol su veriyor, sevgiyle konuşuyor ve en kaliteli gübrelerle onu besliyormuş. Kısa sürede çiçekler gibi sıska ağaç da büyümüş. Hatta adam çiçeklere ve sıska ağaca o kadar iyi bakıyormuş ki sıska ağaç kısa sürede şehrin en büyük, en gösterişli ağacı olmuş. Bu sırada eskisi gibi sevilmeyen diğer limon ağacı ise öfkesinden ve kıskançlığından sürekli kuruyormuş. Eskiden sıska olan limon ağacı artık en gösterişli ağaçmış ve hem çiçeklerle eğlenerek, neşe içinde büyüyor hem de hiç yalnızlık çekmiyormuş.
Yorum 0